Türkiye ESKİŞEHİR 13. Yüzyıl
1207/08
Seyitgazi İlçesi’nde ve “Üçler Tepesi” olarak bilinen yükseltinin doğu yönüne bakan yamacında ve kayalık bir alan üzerine inşa edilmiştir. Rivâyete göre, Arap ordusuyla birlikte İstanbul’un kuşatmasında yer alan ve 8. yüzyılda şimdiki külliyenin bulunduğu mevkide şehit düştüğüne inanılan Seyyid Battal Gâzi için, Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in eşi Ümmühan Hatun 13. yüzyılın başlarında bir türbe, cami ve medrese yaptırmış; kendisi de, vefatından sonra medresenin eyvanına defnedilmiştir. Külliye, Osmanlı çağında eklenen yapılarla bugünkü görünümünü kazanmıştır. Hâlihazırda, doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı geniş bir oturum alanına sahip külliyenin avlusu etrafında Seyyid Battal Gâzi Türbesi, cami, iki çilehâne, türbedâr odası, Mihaloğulları Türbesi, Ümmühan Hatun Medresesi ve Türbesi, Kadıncık Ana, Kesikbaşlar ve Çoban Baba türbeleri, Bektâşi Dergâhı, aşevi, fırın ve medrese odaları yer almaktadır. Avluyu çevreleyen medrese odalarının önünde bir şadırvan kalıntısı, ayrıca Kadıncık Ana Türbesi’ne yakın bir konumda lahitten devşirildiği anlaşılan bir çeşme mevcuttur. Topoğrafyanın eğimi nedeniyle, arazinin doğu ve güney kanadına oturan yapıların bodrum katlarında depo ve kiler işlevi gören mekânlar oluşturulmuştur.
Külliyeye, doğu cephesinin kuzey kanadında yer alan ve kuzey-güney yönünde uzanan fevkânî bir revaklı galeri hâlinde tanzim edilmiş rampalı bir yoldan çıkılarak ulaşılmaktadır; sivri kemerlerle kare planlı beş bölmeye taksim edilmiş galerinin üst katı, kubbeli beş odadan müteşekkildir. Galerinin kuzey cephesinin üst katında, duvar örgüsü içine konsol gibi yerleştirilmiş dışa taşkın bir arslan heykeli dikkati çeker. Bir sofa vasıtasıyla dahil olunan avlunun güney-doğu köşesinde Seyyid Battal Gâzi Türbesi, Mihaloğulları Türbesi, cami ve Kesikbaşlar Türbesi ile çilehâne ve türbedâr odaları yer almaktadır.
Selçuklu çağında inşa edildiği bilinen Seyyid Battal Gâzi Türbesi, sekizgen gövdeli ve kubbeli bir yapıdır; kuzey cephesindeki pencere alınlığının içinde yer alan beş satırlık kitâbesinden, Mihaloğulları’ndan Ali Beg tarafından tâmir ettirildiği anlaşılmaktadır. Buna karşılık, türbe kapısının üzerindeki iki satırlık bir başka kitâbede ise, yapının, Sultan Bâyezid zamanında Ahmed Beg bin Ali Beg bin Mihal tarafından 1511 yılında tâmir ettirildiği yazılıdır. Türbenin içinde, yaklaşık 8 metre uzunluğundaki sandukanın Seyyid Battal Gâzi’ye, diğer sandukanın ise Bizans Prensesi olan eşi Elenora’ya âit olduğu düşünülmektedir. Türbenin, ahşap üzerine gümüş levhalar ve şeritlerle bezenmiş 1509 tarihli ahşap kapısı, hâlihazırda Ankara Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir. Türbenin şimdiki çift kanatlı ahşap kapısındaki kitâbe levhasında, Mustafa Hızır Bey’in adı ile 1499/1500 tarihi yazılıdır.
Türbe ile camiyi birleştiren kapının üzerindeki kitâbe, sözkonusu kapının Miskin Dede tarafından 1516 yılında yenilendiğini açıklamaktadır. Caminin kapısı üzerindeki üç satırlık kitâbeden ise, yapının Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev zamanında ve 1207/08 yılında inşa edildiği ve Osmanlı Sultanı II. Bâyezid zamanında Seyyid Muhibbüddîn eliyle 1511 yılında yenilendiği anlaşılmaktadır. Kareye yakın yamuk planlı caminin ibâdet mekânı, pandantifli bir kubbeyle örtülü olup, güney-batı köşesinde silindirik gövdeli ve tek şerefeli minaresi yer almaktadır.
Camiye, kuzey-doğu köşesinden bitişen ve “Kesikbaşlar Türbesi” olarak bilinen iki katlı mezar yapısının inşa tarihi bilinmemektedir. Batı cephesine sivri kemer gözüyle açılan ve eyvan türbe olarak tanzim edilmiş tuğla yapının üst katı kare planlı olup, pandantifli bir kubbeyle örtülüdür; dikdörtgen planlı ve tonoz örtülü bodrum katında hâlihazırda iki sanduka bulunmaktadır. Eyvan kemerinin köşeliklerindeki tuğla bezemeler özellikle dikkat çekicidir.
Külliyenin güney-batı köşesini oluşturan medresenin, Selçuklu Sultanı I. Gıyâseddîn Keyhüsrev ya da I. Alâeddîn Keykubad zamanında ve 13. yüzyılın ilk yarısı içinde inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir; kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanı üzerine kurulmuş olan yapının açık avlusu, Osmanlı çağında ve 16. yüzyıl başlarında üç kubbeyle kapatılmıştır. Üç eyvanlı olduğu anlaşılan medresenin kuzey kenarının ortasındaki ana eyvanı, Ümmühan Hatun Türbesi’dir. Kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen planlı eyvan türbe, iki katlıdır. Medrese avlusuna güney yönünden eyvanla açılan türbenin üst katına, cepheye yaslanmış çift kollu bir merdivenle çıkılmaktadır. Dikdörtgen planlı üst kat, sivri beşik tonozla örtülmüştür. Kuzey duvarda, yanyana açılmış dikdörtgen formlu iki pencere yer alır. Üst katın merdiven sahanlığının altındaki mumyalık katı, dikdörtgen planlı olup, sivri beşik tonozla örtülüdür; doğu ve batı duvarlarında birer mazgal pencere yer alır. Kuzey duvarındaki üçüncü pencere ise onarımlar sırasında açılmıştır. Türbe doğu, batı ve kuzey cephelerinden yarım daire planlı payandalarla desteklenmiştir. Bütünüyle düzgün kesme taşla kaplanmış olan yapının duvar örgüsünde devşirme taşların da kullanılmış olduğu dikkati çeker.
Başlangıçta müstâkîl bir yapı olarak inşa edilmiş olduğu anlaşılan türbe, medresenin inşaatı sırasında yapı bünyesine katılmıştır. Üst katının pencereleri ile mumyalık katının girişi ve üst kata çıkışı sağlayan çift kollu merdivenin, Osmanlı çağında yapılmış tâmirler sırasında eklenmiş olması muhtemeldir.
Kitâbesi bulunmayan türbenin, Selçuklu çağında ve 1207/08 yılında inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Külliyeye dâhil olan bir diğer yapı da, Ümmühan Hatun Medresesi’nin kuzey-doğu köşesi ile Ümmühan Hatun Türbesi arasındaki alana inşa edilmiş olan ve “Kadıncık Ana” (Aynî Ana) olarak bilinen türbedir. Dikdörtgen planlı ve tek katlı türbenin girişi doğu cephesi üzerindedir. Basık kemerli bir kapıyla dahil olunan ve sivri beşik tonozla örtülü iç mekânda taş bir sanduka bulunmaktadır; mekânın kuzey cephesinde dikdörtgen formlu bir pencere ve batı cephesinde de yuvarlak kemerli bir niş yer alır. Kitâbesi bulunmayan türbenin basık kemerli kapı açıklığı üzerinde “Aynî Ana” yazılıdır. Aynî Ana’nın, Ümmühan Hatun’un hizmetkârı olduğu iddia edilmiştir. Ümmühan Hatun Medresesi ve Türbesi’ne olan konumu dolayısıyla, daha sonra inşa edildiği anlaşılan türbe, 13. yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Külliyeyi oluşturan Dergâh, Çoban Baba Türbesi, aşevi, fırın ve medrese odaları ile “Dershâne” adıyla da tanınan ve geçmişte “Kırklar Meydanı” (Semahâne) işlevi gören mekânların, Osmanlı çağında inşa edildikleri bilinmektedir. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sırasında ve daha sonra da Millî Mücâdele’de ve Yunan işgâli sırasında büyük ölçüde harap olan külliye, 1956-1961 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tâmir edilmiş olup, hâlihazırda müzesiyle birlikte önemli bir ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır.