Türkiye KAYSERİ
Şehrin kalesinin iki ayrı bölümden ibâret olduğu bilinmektedir.
İlk inşaatının Roma çağına kadar inmesi muhtemel dış surun inşaat evreleri, büyük ölçüde Bizans çağından itibaren izlenebilmektedir. Bizans çağının Kaesareia’sı, şehri, arazinin topoğrafyasına uygun olarak çeşitli kırılmalar yaparak çevreleyen dış sur duvarları ile sura kuzey yönünden ve içten eklemlenmiş etrafı duvarlarla çevrili İç Kale’den oluşmaktaydı. Vaktiyle İç Kale’nin kuzeyinde kalıntıları tesbit edilen duvarların, Bizans şehrini çevreleyen sur çizgisinin dışındaki gömlek duvarına âit olması muhtemeldir. Surlarla çevrili şehrin Bizans çağındaki fizikî strüktürünün, 12. yüzyılda ve Dânişmendli idâresi altında pek değişmediği iddia edilebilir.
İç Kale’den batı yönüne doğru uzanan ve şehri kuzeyden tahkim eden dış surun, bu yöndeki Roma çağına âit bir mezarı içine alarak Düvenönü mevkiinden güney-doğu yönüne doğru döndüğü anlaşılmakla birlikte, şehri bu yönde kuşatan sur duvarları tamamiyle ortadan kalkmıştır. Tarihî kaynaklarda “Boyacı Kapısı” ile “Kiçikapı” ya da “Aya Vasil Kapısı” olarak geçen iki şehir kapısının da, şehri batı yönünde tahkim eden sur çizgisi üzerinde bulunduğu bilinmektedir.
Şimdiki Kiçikapı meydanından başlayarak güney-doğu yönüne kıvrılan sur çizgisinin, kuzey yönüne doğru dikaçısal olarak kırıldığı ve Roma ve Bizans çağı surlarının birleştiği köşeye, hâlihazırda “Yoğun Burç” olarak adlandırılan çok katlı anıtsal bir burcun, Selçuklu çağında ve Sultan I. İzzeddîn Keykâvus tarafından inşa ettirildiği anlaşılmaktadır.
Şehri kuzey-doğu yönünde çevreleyip çeşitli kırılmalar yaparak ilerleyen ve İç Kale’ye bağlanan sur duvarları büyük ölçüde izlenebilmektedir. Sur çizgisi üzerinde “Sivas Kapı” ve “Yeni Kapı” olmak üzere iki şehir kapısının bulunduğu anlaşılmaktadır. İç Kale’yi kuzey yönünde tahkim eden sur çizgisi üzerinde ve hâlihazırda “Ok Burcu” olarak adlandırılan burcun da, Selçuklu çağında ve Sultan I. Alâeddîn Keykubad tarafından 1225 yılında inşa ettirildiği bilinmektedir. Geçmişte, İç Kale’nin kuzey yönünde ve şimdiki Cumhuriyet Meydanı’nın da bulunduğu etrafı yüksek bahçe duvarlarıyla çevrili bir alanın, Devlethâne olarak Selçuklu Sarayı’nı barındırdığı ve bahçeleri ve çinileriyle dillere destân yapının 1396 yılında yanarak ortadan kalktığı iddia edilmiştir. Şehri çevreleyen dış sur çizgisi üzerindeki burçların dikdörtgen ya da üçgen planlı oldukları tesbit edilmiştir.
Şehri çevreleyen dış sura kuzey kanadından ve içten eklemlenmiş İçkale, doğu-batı yönünde uzanan ve etrafı kare ya da dikdörtgen planlı onsekiz burçla berkitilmiş sur duvarlarıyla çevrili bir alandır; duvar örgüsü içinde devşirme olarak kullanıldığı dikkati çeken Selçuklu yapı malzemesi, İç Kale’nin, şehrin Eretnaoğulları, Kadı Burhâneddîn Ahmed ve Karamanoğulları idâresi altında bir hayli elden geçirilip tâmir edildiğini ve yıkılmış Selçuklu çağı anıtlarına âit parçaların da yapı malzemesi olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. İç Kale’nin hâlihazırdaki iki kapısından biri doğu yönündeki “Fatih” ya da “Dizdar” Kapısı, diğeri ise, güney kenarı üzerindeki “Altın Kapı” adıyla bilinen kapıdır; “Altın Kapı”daki arslan heykelleri, Selçuklu çağından kalma figürlü mimari plastikler olarak özellikle dikkat çekerler. Kapının üzerindeki iki satırlık Farsça kitâbeden, Osmanlılar’a tâbi ve Fatih Sultan Mehmed’in yüksek hâkimiyetini tanıyan Karamanoğlu Pîr Ahmed Bey’in 1465/66 tarihinde kaleyi tâmir ettirdiği anlaşılmaktadır. İç Kale’nin doğu kapısı üzerindeki kitâbe ise, Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış tâmir dolayısıyla konulmuştur. İç Kale’nin, 1507 ve 1553 tarihlerinde olmak üzere Osmanlı çağında ve 16. yüzyılda kapsamlı iki tâmir gördüğü anlaşılmaktadır.
İç Kale’nin kuzey-batı köşesinde “Fatih Camii” denilen tek kubbeli bir yapı yer alır. Sözkonusu yapı, 1520 tarihli Kayseri Tapu Tahrir Defteri’nde “Mescid-i Ahmedek” olarak kaydedilmiştir.