İran İsfahan 11. Yüzyıl
Mescid-i Cami, Camii el-Kebir, Cuma Camii,Olarak da bilinir.
Abbasi, Selçuklu, Timurlu, Kaçar, Safevi
Isfahan kent merkezinde bulunan yapı, Selçukluların kentteki varlıklarını en iyi açıklayan yapıdır. İsfahan, 11 .y.y.da iran'a gelen Selçukluların ilk başkentleri olmuştur. Sünniliği mezhep olarak benimseyen Selçuklular, Abbasi Halifesinin kentte inşa ettirdiği camiyi onarmayı bir onur görevi kabul etmişlerdir. Tuğrul Bey'in kenti fethiyle birlikte, kente Selçuklu hakimiyetinin mührünün vurulması amacıyla burada çok yoğun bir imar faaliyetine başlanılmıştır. Isfahan Mescid-i Cuması, bu imar çalışmalarının başında gelmektedir. Selçuklular Mescid-i Cuma'yı sadece tek başına bir yapı olarak tasarlamadılar, aynı zamanda yapının çevresini de hesaba katarak bir meydan düzenlemesi içinde ele aldılar. Böylece isfahan'da Safevi döneminde yapılacak olan geniş meydan düzenlemesinin öncülüğünü Selçuklular başlatacaktır. Caminin ilk durumu hakkında döneminin kaynaklarında bazı bilgiler bulunur. Yakut el-Hamevi, 1051 yılında Tuğrul Bey'in lsfahan'ı aldığı sırada ahşap sıkıntısı yüzünden Isfahan halkı tarafından caminin tahrip edilmeye zorlandığını belirtmektedir. 1052 yılında camiyi gören Nasır-i Hüsrev yapının muhteşem bir görünümünün olduğunu anlatmaktadır. Bunlardan anlaşıldığı kadarıyla Selçuklu öncesinde caminin çok destekli Arap Camii ya da Küfe plan tipinde yapıldığı ve üst örtü taşıyıcılarının ahşap desteklerden oluştuğu bilinmektedir.
Şehrin Selçuklular tarafından ele geçirilmesinin ardından dini farklılıklar ve rakip gruplar arasındaki mücadeleye bağlı olarak caminin bir yangın sonucunda tahrip olması; şehir, Melik Şah'ın yönetimi altındayken yapının eski mimari elemanlarının yenilenerek, yeni bölümler ilave edilmesi için yönlendirici olmuştur.
Cuma Camii'nin şu andaki ayakta duran kısmı, 771 yılında Abbasi döneminde başlayıp, sürekli devam eden ve 12.y.y.'da sona eren inşa çalışmaları, rekonstrüksiyonlar ve ilavelerden oluşmaktadır. Arkeolojik kazılar caminin kapalı bölümünün (hypostyle) yaklaşık 10.y.y.'a kadar Abbasi döneminde yapılmış şekliyle günümüze ulaştığını ortaya koymuştur.
Abbasi döneminden sonra ise avlunun etrafındaki cepheler ilave edilmiş, ana eyvanın iki yanına birer minare yerleştirilmiştir. Bilinen en erken tarihli çifte minareli camidir. Selçuklu döneminde yapıya bugünkü kimliğini de kazandıracak olan iki kubbeli bölüm ilave edilmiştir. Güneydeki mihrap önünde bulunan kubbe Melik Şah'ın ünlü veziri Nizam'ül Mülk tarafından 1086-87 yılları arasında yaptırılmıştır. Bu kubbe, zamanının en büyük kubbesidir.
Kuzey kubbesi yaklaşık olarak bir yıl sonra Nizam'ül Mülk'ün ölümünün ardından, rakibi ve selefi Tac'ül-Mülk tarafından, Melikşah'ın hanımı Türkan Hatun adına yaptırılmıştır. Bu kubbeli bölüm Kümbed-i Haki olarak bilinmektedir. Bu kubbeli odanın fonksiyonu kesin olarak belli değildir. Kuzey güney aksında yerleştirilmiştir. Buna karşılık, inşa edildiği dönemde caminin ibadet sınırlarının dışındadır. Buradaki kubbenin, güney kubbesine hızlı bir cevap olmak üzere çok çabuk bir biçimde yapıldığı bazı araştırmacılar tarafından ifade edilmiştir. Yapı her ne kadar ilk inşası Selçuklu döneminden olmasa da yapılan ilaveler bakımından yeniden ele alınmış olması sebebiyle, Selçuklu mimarisinin bir şaheseri olduğunu kanıtlamaktadır. Eyvanlar, Selçukluların idaresi altındayken ilave edilmiş ve camiye şimdiki dört eyvanlı görünüm kazandırılmıştır. İran'da bilinen en erken tarihli merkezi mekan plan tipindeki yapıdır. Bu özelliğinin dışında yapının bu planı, kendisinden sonraki dönemlere de etki edecek ve iran'da sonraki dönemlerde inşa edilecek olan camilerin temel plan tipi olarak kullanılmaya başlanılacaktır.
Avlunun etrafını çevreleyen çift katlı revak sistemi, tek katlı revakların yerini alarak ve bazı yerlerde de birleştirilerek 1447 yılında ilave edilmiştir.
Caminin planı zaman içinde yapılan eklemeler sebebiyle karışık bir hal almıştır. Bu karışıklığa rağmen yapının ana şeklindeki tasarım anlayışı yüzyıllar boyunca değişmeden kalmıştır. Eklemeler bazen bir mihrap, bazen bir tonozlu bölüm, bazen de minare şeklinde olmasına karşılık, tasarımı şekillendiren ana çerçeve sürekli olarak korunmuştur.
Cami, Isfahan kent merkezinin binlerce yıllık kent belleğinde yer alan en önemli anıttır. Yapı hem siluetiyle hem de kent dokusuna yaptığı çevresel katkıyla kentin ayrılmaz bir parçasını oluşturmuş, kentin kalbine yerleşmiştir. Yapı bulunduğu dokunun içine öyle yerleşmiştir ki, girişin nerede başladığı ve dış sınırlarının kesin olarak nerede bittiği anlaşılamamaktadır. Bugün bazı bölümlerde sınırların önüne paravanlar konulmuş olmasına karşılık, sokakla iç içe olan kısımları halen bulunmaktadır. Şimdiki ana taç kapısı güneydoğu köşede yer alır. Bu kapının 1804 yılında yapılan onarım sırasında inşa edildiği üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bitişiğindeki medreseye doğru yönelen bir boşlukla ilgili bir kitabe daha bulunur. Bu kitabeye göre ise Muzaferiddin Sultan Mahmut döneminde (1358-1374) bu bölüm inşa edilmiştir.
Birçok araştırmacı mevcut taç kapının 14.y.y.'dan kaldığını kabul eder. Muhtemelen bugün bulunmayan büyük bir taç kapının yerine inşa edilmiş olmalıdır.
Bir başka kapısı ise 1590 tarihlidir. Şah Abbas dönemine ait olan bu taç kapı kuzeybatı köşede yer almaktadır. Avlu duvarlarının güneybatı ve kuzeybatı köşelerinden çarşı ile ilişkisini sağlar. Kuzeyde kubbeli odanın duvarlarına bitişik olduğu bilinen büyük taç kapı günümüzde kullanılmamaktadır. Doğu batı doğrultusunda yerleştirilen taç kapı üzerindeki kitabeye göre 1366 yılında inşa edilmiş olmalıdır. Kuzeydoğu köşedeki kapısı da günümüzde kullanım dışıdır. Üzerinde Kur'anı Kerim'den alınmış ayetlerden oluşan bir kitabe bulunur. Kapı, sırlı tuğla ve çini yerine stuko ile süslenmiştir. Kapı üzerinde Kur'an-ı Kerim'den alınmış ayete yapılan bir atıf olması kapının, caminin 1121 yılındaki yangından sonra restore edilmiş kapısı olduğunu düşündürmektedir. Cami zaman içinde birçok değişime uğramışsa da mimari formunu, yapım elamanlarını, planını oluşturan elemanları ile farklı malzemelerden yapılmış süsleme unsurlarını, tekniklerini en iyi biçimde vurgulayarak günümüze gelmiştir.
Avlunun her bir dört cephesi de düz görünüşlüdür. Buna karşılık revakların arkasında farklı bölümlere açılan koridorlar ve bağlantılar bulunur. Yapının avlusu iki katlı sivri kemerli revaklarla çevrilidir. Revak yüzlerinde sırlı tuğla ile yapılmış geometrik şablonlar arasına yerleşen açık ve koyu mavi, beyaz ve sarı renkte çiniler kullanılmıştır. Bunların büyük bölümü Safevi ve Kaçar dönemi süslemeleridir. Dört eyvan çevresindeki revaklar simetrik bir biçimde düzenlenmiştir ve eşit yüksekliktedir. Batı revakının kuzey bölümü taç kapıya doğru farklı bir diziliş eğilimi vermektedir. Burada revaklar iki kat daha yüksekmiş gibi uzatılmıştır. Bu yüzden revaklar burada avlunun geri kalanından daha yüksektir.
Selçuklular bu şehre geldiklerinde karşılarında buldukları tahrip olmuş camiyi onarmaya başlamışlardır. Melik Şah, veziri Nizam ül-Mülk'e mihrap önünde 15 m. çapında ve yaklaşık 30 m. yüksekliğinde bir kubbe yapılmasını emretmiştir. Bu kubbe mimar Ebu'I Fettı tarafından tasarlanmıştır. Kubbe kasnağında bulunan iki kitabede Melik Şah ve Nizam'ül Mülk'ün isimleri geçmektedir. Kaburgalı tarzda inşa edilen kubbe köşelerde üç dilimli tromplara bağlanmıştır. Bunlar da yükü taşıyıcı duvarlara ve sekiz kalın ayağa aktarır. Bu ayakların ilk camiden günümüze kaldığı ve bu bölümün erken dönem camisinin çok sütunlu bölümünün üzerine geldiği düşünülmektedir. Böylece mihrap önü kubbesi olarak adlandırılan bu uygulama İran'daki diğer camiler için de bir örnek oluşturacaktır. Yapıda gerçekleştirilen onarım ve inşa çalışmalarıyla ilgili kitabe burada bulunur.
سله امر لهناء هذه القبة فى ايام السلطان المعظم شاهانشاه الأعظم ملك المشرق والمغرب ركن الاسلام والمسلمين معز الدنيا والدين الي الفتح ملكشاه هن محمد هن داود يمين خليفة ايه امير المؤمنين اعز ايه نصره العبد الفقر الى رحمة ايه ٠ لالكيناعحلاال الصن هن على هن اسحق على هد ابى الفتح احمد لن محمد الخازن. ٠ ققاه٢لكا
KİTABE*
"Besmele ... Bu kubbe Sultanul Muazzam Şahin şah el azim doğunun ve batının maliki islamın ve muslumanlann rüknü, dünyanın ve dinin güçlüsü Ebül Feth Melik Şah bin Muhammet bin Davut, Allah'ın halifesinin sağ kolu, müminlerin emiri Allah'a sığınan fakir kulun, Allah rahmet eylesin Hasan bin Ali bin İshak, ebu El Feth Ahmet bin Muhammed eliyle ve parasıyla binasına emretti." (* S.Blair)
Bu kubbeli bölüm T aj ül-Mülk tarafından Melik Şah'ın karısı Terken Hatun için 1088-894da yapılmıştır. Kubbeli bölümün camiden bağımsız ayakta durması, birçok Sanat Tarihçi'nin bu bölümün işlevi konusunda tartışmalarına vesile olmuştur. Bu konu ile ilgili farklı düşünceler mevcuttur. Buna göre bazıları bu yapıyı özel ibadet mekanı, kütüphane, kadınlar camii gibi işlevlerle açıklamaya çalışmıştır. Yapının ölçüleri son derece küçüktür. Ayrıca ilk inşa edildiği dönemde caminin sınırlarının dışında güneydeki kubbeyle aynı aks üzerinde bulunuyordu. Kare gövde yükselerek üst bölümde sekizgen kasnağa dönüşür. Gövde üzerinde cami tarafında üç masif ayak bulunurken, diğer bölümler duvara oturmaktadır. Üst bölümde köşelerde kubbeye geçiş elemanı olarak üç dilimli tromplar tercih edilmiştir. Kubbe eteğinde küfi bir kitabe kuşağı bulunur. Kubbe kenarlardan on çift kaburgayla başlar ve ortada pentagon şeklini alır. Kubbe içinde Kur'an-ı Kerim'den ayetler farklı biçimlerdeki tuğla ile Kufi olarak yazılmıştır.
Birçok araştırmacı kubbeli bölüm ile Kümbed-i Haki'yi karşılaştırır. Bu araştırmacılara göre Kümbed-i Haki; oranları, matematiksel tasarımı, parçalarının birbiriyle uyumu, altın orana bağlı kalması gibi bakımlardan Gotik mimarisi ile kıyaslanır.
Güneydeki kubbenin süslemesinde stuko süslemeler kullanılmıştır. Kümbed-i Haki'nin süslemesinde ise tuğlaya dayanan ve strüktür ile iç içe geçmiş süsleme tercih edilmiştir. Kümbed-i Haki'de sürekli ve dengeli bir biçimde bir dizi takip edilmişken, güney türbede böyle bir dizi görülmez. Bunun nedeni, süslemenin mevcut bir strüktür üzerine yapılmasına ve kuzeydeki gibi süslemeye yön gösterecek baştan başa bir tasarım içinde bir ilke olmaksızın süsleme elemanlarının kendiliğinden tasarlanmış olmasına bağlanmaktadır.
Yapının her bir dört eyvanı da aynı plan ve özellikte değildir. Her birinde farklı ölçüler, farklı mimari gelenekler ve süsleme özellikleri görülmektedir. Güneydoğu eyvanı diğer eyvanlara göre en çok göze çarpanıdır. Eyvan iki yandan iki minareyle sarılıdır. Eyvan ilk olarak bu coğrafyada Sasani saraylarında görülmüştür. Ancak bir camide ilk kez uygulandığı örnek isfahan Mescid-i Cuması'dır. Bunun yapılmasının gerekçesi olarak mihrap önündeki kutsal mekanın vurgulanmasının amaçlandığı ileri sürülmüştür. Diğer üç eyvan da bu plan düzenini küçük bir düzenleme şeklinde devam ettirmektedir.
Mihrap üzerinde yer alan kitabeye göre, Şah Tahmasp (1531-32) ve il. Şah Abbas (1642-1667) zamanında inşa edilmiştir. Ayrıca mihrap üzerinde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın da adı geçmektedir. Bu kitabeye göre yapı hem onarılmış hem de dekore edilmiştir. Kitabede Kur'an-ı Kerim'den Allah'ın gücünü öven ayetler ile Şii imamların adları da yazılıdır. Bu ifadelerden dolayı kitabenin 17. veya 18.y.y.'dan sonraya ait olduğu düşünülmektedir. Eyvanın içindeki mukarnaslı kaba örgü Safevi dönemine 15.y.y.'da aittir. Kazılar sırasında eyvan temellerinin altında eski camiye ait temeller bulunmuştur.
Yapının kuzeybatı ve güneydoğu eyvanlarında da Safevi döneminin eklemeleri görülmektedir. Bu eklemeler her ikisinde de bir birbirinden farklıdır. Eyvanların içleri yığın halinde mukarnaslar içerir. Mukarnasların kenarları koyu mavi çinilerle sınırlandırılmıştır. Her bir mukarnas salkımı aşağıya inerken bir yıldız tutamı şeklinde sonlanır. Çini planlardan oluşan kitabe kuşağı yatay bir biçimde eyvan duvarlarını dolaşmaktadır. Güneydoğu eyvanı Şakird sofası olarak adlandırılır. Burası zengin çini motifleriyle süslenmiştir. Yapının içinde büyük mukarnas parçaları bulunur. Mukarnas ünitelerin herbiri çok küçük kare parçalarla dekore edilmiştir. Bunların içinde de geometrik ve bitkisel motiflerle yazılı süslemeler bulunur.
Dört eyvan arasında uzanan harim, bir dizi küçük kubbenin örttüğü çok destekli bölümden oluşur. Bu kubbelerin birçoğu Selçuklu dönemindendir. Zamanla bu kubbeleri taşıyan ayaklarda değişiklik yapılmıştır. Bu sebeple bir kısmı kalınken, bir kısmı farklı şekillere sahiptir. Destekler arasında açık ve kapalı tonozlar bulunur. Açık tonozlar içeriye ışık sağlamak için kullanılır. Kapalı tonozlar ise birçok farklı tasarımda yapılmıştır.
Kullanılan tuğlalar altıgen, sekizgen ve ongendir. Bu kadar çeşitli kullanılmasının sebebi hem strüktür hem de süslemesiyle ilgilidir.
Camiye daha sonraki dönemlerde üç farklı ilave yapılmıştır. Bunlar; güneydoğudaki Muzafferiler'in medresesi, güneybatıdaki Timurlu dönemi ibadet mekanı ve batıdaki Safevi döneminin ibadet bölümüdür. Her üç bölüm de yapı ve plan elemanlarıyla birbirinden ayrışır.
İlhanlı Sultanı Olcaytu 1310 yılında caminin içine kuzeybatı bölümüne bir mihrap ilave ettirmiştir. Stuko mihrap, geometrik bir şablon içine yerleşen bitkisel kompozisyondan oluşur. Mihrap dışarıdan bir sivri kemer içine alınmıştır ve gömme bir kemer bulunur. Kemerler ve sütunları taşıyıcı değildir. Kitabe frizi, ferah bir biçimde eğimli olarak dış bükey yazılmış gibi duvarın içine gömülüdür. İsfahan Cuma Camii, tuğla mimarisinin ve zaman içindeki değişimin uyumlu muhteşem bir örneğidir. Kendisinden önce yapılmış benzer yapılar özellikle Suriye ve Kuzey Afrika'da görülür. İsfahan Cuma Camii, bu yapılardan farklı olarak anıtsallık boyutunu zaman içindeki değişimine borçludur. Yapı, stuko süslemesinden çinilerine; tuğla örgüsünden küfi kitabe kuşaklarına; eyvanlarındaki farklılıktan kubbelerindeki orana varana kadar zaman içinde yaşanan değişimin canlı tanığıdır.
Blair, S. ve Bloom, J.M., "The Art and Architecture of lslam", New Haven: Yale University Press 1994, s. 53.
Byron, R., "The Road to Oxiana", New York: Oxford University Press, 1982, s.l 96.
Golombek, L. and Wilber, D., "The Timurid Architecture of lran and Turan', Prirıceton: Princeton University Press, 1988, s.38(}81.
Grabar, O., "The Great Mosque of Isfahan', New York: New York University Press, 1990, s. 49 Hoag, J.D., "lslamic Architecture", Milano: Electa Architecture; [S.I.]: Distributed by Phaidon Press, 2004, s.94-95.
Michell, G., "Architecture ofttıe lslamic World'' Loncon: Thames and Hudscn, 1978, s.253. Pourjavady, N. (ed.) ve E. BootlıClibbom (kaynak), ''The Splendour of lran' Landon: Booth-Clibborn Edrtkıns, 2001, s.111-113.
Yeornans, R., "The Story of lslamic Architecture', Reading: Gamet, 1999, s.141-144.
Blair S., "The Monumental lnscriptions from Early lslamic ıran and Trasoxania' Leiden; Brill 1991.