Türkiye KONYA 12. Yüzyıl
Konya’nın Selçuklu İlçesi Beyhekim Mahallesi’nde ve kendi adıyla bilinen sokak üzerindedir.
Tek kubbeli kübik bir yapıdır; doğu cephesinde, aynı zamanda türbe ve zâviyeyi de ihtiva eden ve geçmişte tuğladan beşik tonozlarla örtülü olduğu kalıntılardan da anlaşılan üç bölmeli bir giriş mahalli bulunur. Doğu cephesinin büyük bir bölümü kesme taş kaplama, saçağa yakın üst bölümü ise tuğla örgülüdür. Cephenin merkezindeki, söveleri ve Bursa kemerli lentosu mermerden kapı açıklığının güney ve kuzey kanatlarında zâviyeye ve türbeye, batı cephesinin alt kotunda ise mescide açılan mermerden dikdörtgen formlu birer pencere yer alır. Kuzey, güney ve batı cephelerinde, farklı boyutlarda kaba yonu taşlar kullanılmış olup, örgü üzerine restorasyonlar sırasında yapıldığı açıkça belli olan ve taş örgü üzerine taşan kabarık derz uygulaması yapılmıştır.
Mescidin doğu kanadını oluşturan üç bölmeli giriş mahalli, ortada dikdörtgen planlı bir sofa ile kuzey ve güney kanatlarındaki dikdörtgen planlı iki odadan ibarettir.
Sofadan, tuğla örgülü bir sivri kemer vasıtasıyla dahil olunan kuzey kanattaki oda, mescidin bânîsi Nahçıvanlı Tabip Ekmeleddîn’in türbesidir; türbe, güney-batı köşesindeki ikinci bir kapıyla mescit harimiyle de irtibatlandırılmıştır. Türbe kapısının üzerindeki friz ve kandillikte in-situ olarak kalabilmiş sırlı tuğla ve çini kalıntıları dikkati çeker.
Sofanın güney kanadında ve zâviye işlevi gördüğü düşünülen odanın batı duvarının ortasında mescit harimine açılan dikdörtgen formlu bir pencere açıklığı bulunmaktadır; odanın duvarında, in-situ olarak malakârî bir yazı bordürü kalıntısı dikkati çeker.
Sofanın batı duvarındaki kapıyla dahil olunan ibâdet mekânı, kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen planlı olup, çift kademeli üçgen kuşağıyla oluşturulmuş ondörtgen bir tuğla kasnak üzerine oturan tuğla örgülü bir kubbe ile örtülüdür; kubbe göbeğindeki, patlıcan moru renkli çini mozaiklerle oluşturulmuş palmet ve lotus motiflerinden meydana gelen dairesel bir çerçeve içine alınmış madalyonda, turkuaz ve patlıcan moru renkli çini mozaikler kullanılarak kûfî yazı ile merkezdeki beşgenin içine Allah ve çevresinde beş köşeli yıldız şeklinde istiflenmiş (Hz.) Muhammed ve dört Hâlifenin adları yazılmıştır.
Kubbe eteğine, aksiyal yönlerde sivri kemerli dört pencere açılmıştır.
Mekânın güney-batı köşesindeki ahşap minber ile kuzey kanadındaki fevkânî ahşap kadınlar mahfili sonradan yapılmış eklerdir. Onarımlar sırasında ibâdet mekânının duvarları, süpürgelikten itibaren belli bir yüksekliğe kadar ahşap lambri ile kaplanmıştır.
Mescidin kıble duvarındaki ahşap mihrap yenidir; vaktiyle burada yer alan ve olağanüstü öneme sahip çini mozaik mihrabı, ne yazık ki, Alman konsolosu olan Dr. J. H. Löytved tarafından numaralandırılarak yerinden sökülmüş ve 1907 yılında Almanya’ya taşınmıştır. Hâlihazırda, Berlin’de Pergamonmuseum’un güney kanadında yer alan İslâm Sanatı Müzesi’nde (Museum für Islamische Kunst) teşhir edilmektedir. Üzerine palmet ve lotus motifleri ile kûfî hatla Âyet el-Kürsî yazılı farklı genişlik ve profillerdeki silme ve bordürlerle yanlardan ve üstten çerçeve içine alınan mihrap nişinin alt bölümü dört kenarlı olup, yanlarda, zar biçimli kaide ve başlıklara sahip silindirik sütunceler üzerinde yükselen altı sıra mukarnas kavsaralıdır. Zemini, palmet ve rûmi motiflerinden oluşan girift bir bitkisel kompozisyonla doldurulmuş olan kavsara köşeliklerinde simetrik olarak sekiz köşeli yıldız formunda turkuaz sırlı birer kabara bulunur.
Yapıya ait olduğu düşünülen ve hâlihazırda İnce Minareli Medrese Taş ve Ahşap Eserleri Müzesi’nde sergilenen yekpâre ceviz ağacından üç ahşap kapı kanadı ile pencere kanatlarına ait olduğu düşünülen, fakat çatma tekniği ile yapılmış ve tablalı bir kapı kanadına ait olduğu kanıtlanmış bezemeli ahşap levhaların, ölçüleri itibariyle mescide ait olamayacağı anlaşılmıştır. Bugün Berlin’de Pergamonmuseum’da teşhir edilen iki ahşap kapı ise, Beyhekim Mescidi’nin harim ve türbe kapılarıdır.
Mescidin inşa kitâbesi yoktur; buna karşılık, bânîsinin, aynı zamanda Mevlânâ’nın hekimi olması dolayısıyla, 13. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olduğu kabul edilir.