Türkiye ANKARA 13. Yüzyıl
Kalecik ilçe merkezinin yaklaşık 7 km. güney-doğusunda ve Kızılırmak nehri üzerindedir; kuzey-doğu güney-batı yönünde uzanan köprünün uzunluğu 136 metre ve tabliye genişliği de 3.4 metre olup, yuvarlak kemerli yedi gözden ibarettir. Güney-batı yönündeki son iki kemer gözü 13.57 metre ve 14.88 metre açıklıklarıyla diğer gözlerden daha geniş ve yüksektir; kuzey-doğu yönündeki son kemer gözü, bu kesimdeki toprak tabakasının altında kalmıştır. Hâlihazırda suyun içinde kalan dört kemer ayağı, dikdörtgen prizmal masif birer ampatmana oturmaktadır; menba yönünde, üçgen prizmal gövdeli ve piramidal külâhlı birer selyaran bulunur.
Köprü, düzgün kesme ve kaba yonu taşlarla inşa edilmiştir. Kemer ayaklarının oturduğu ampatmanlar düzgün kesme taş örgülü olduğu halde, tempan duvarlarının önemlice bir bölümü kaba yonu taş örgülüdür; buna karşılık, duvarların üst bölümleri ile ve 1967 yılında yenilendiği bilinen korkuluklarda düzensiz yatay sıralar halinde istiflenmiş kaba yonu taşlar kullanılmıştır.
Köprünün kitâbesi yoktur; bazı yayınlarda belirtildiği gibi, Timur’un Anadolu seferi sırasında Tokat bölgesinde bulunan Osmanlı Sultanı Yıldırım Bâyezid’in Ankara’ya geri çekildiği harekâtta bu köprüden geçtiği ve Timur kuvvetlerinin Kızılırmak’tan ilerlemelerini engellemek maksadıyla köprünün tahrip edildiği iddiaları doğrulanamamaktadır. Benzer bir iddia, köprünün Osmanlı çağında ve Kalecik yerlilerinden Hacı Softa ve Tirkuşlu adlı iki kişi tarafından tâmir edilmesine ilişkindir; bu amaçla iâneler toplamaya başladıkları ve Dikmen köylü bir zengin olan Develioğlu adında bir zâtın maddi yardımıyla köprünün onarıldığı ileri sürülmekteyse de, bu iddiayı doğrulama imkânı da yoktur. Buna karşılık, yapının, mahallinde Develioğlu Köprüsü diye de anılması dikkat çekicidir. Köprünün tarihi bilinebilen onarımını kanıtlayan tek yazılı kanıt, hâlihazırda güney-batı ucunda ve tempan duvarındaki taşların arasında yer alan beş satırlık ve H. 1275 (M.1858/59) tarihli bir kitâbedir.
Bugünkü yapının tempan duvarları ile kemerlerinde görülen işçiliğin, hattâ kemer formlarının, bu haliyle Selçuklu çağına kadar inen bir geçmişi olduğu söylenemez. Buna karşılık, kemerlerin oturduğu birer masif kütleden ibaret ampatmanlar ile bu kütleler üzerinde kalabilmiş kemer kavislerine ait parçaların durumu, şimdiki köprünün yerinde, inşa tarihi çok daha gerilere inen bir su yapısının bulunduğuna karine oluşturur. Hakkında hiçbir yazılı ve görsel bilgi bulunmamakla birlikte, sözkonusu ilk yapının Selçuklu çağında ve 13. yüzyılda inşa edilmiş olması ihtimal dahilindedir.